Arap basınında geçen hafta: ‘İsrail Lübnan’a saldıracak mı?’
Birçok yazara göre, Netanyahu Gazze savaşı sebebiyle içeride maruz kaldığı baskıları azaltmak için cepheyi Lübnan içlerine doğru genişletmeye çalışıyor. Ancak bazı analistler Gazze’de savaş devam ederken ve orda ortaya konan hedeflere yaklaşılmamışken Lübnan cephesinin açılmasını pek mümkün görmüyor. Zira bunun İsrail’e faturası Gazze savaşının kat be kat üzerinde olacak.
Arap gazetelerinde dikkat çeken bir konu da, Putin’in Ukrayna’nın Batı ve ABD tarafından daha fazla silahlandırılması adımına karşı yaptığı açıklamalar oldu. Putin’in “Rusya, Ukrayna’ya silah sağlayan ülkelerin hassas hedeflerini vuracak bölgelere uzun menzilli silah gönderme hakkına sahip” şeklindeki açıklamaları özellikle İran’ın başını çektiği ‘’direniş ekseni’’ne yakın gazetelerde heyecanla karşılandı.
‘İsrail Lübnan’a saldıracak mı?’
Son birkaç gündür Lübnan ve işgal altındaki diğer Filistin cephelerindeki çatışmaların yoğunluğu arttı. Hizbullah füze saldırılarını yoğunlaştırırken, işgal devleti de saldırılarının kapsamını genişleterek Lübnan’ın içini hedef almaya başladı. Bu gelişmelerle birlikte Lübnanlılar arasında İsrail’in Haziran ayında Lübnan’a büyük bir saldırı düzenleme niyetinde olduğu haberleri yayıldı. Özellikle de Haziran’ın ortalarında. Bu durum büyük bir panik dalgasına yol açtı ve vatandaşlar yaşanabileceklere karşılık malzeme ve gıda stoklamaya başladı.
Son dönemlerde artan tehditlere ve çatışmaların yoğunluğuna rağmen, İsrail’in Lübnan’a karşı geniş çaplı bir saldırı başlatmasına dair ne İsrail’de ne de dışarda böyle bir veri henüz yok.
Gazze’ye yönelik savaş gösterdi ki, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı Batılı ülkelerle birlikte kendisi için oluşturduğu silah tedarik köprüsü olmasaydı, bu saldırıyı bu zamana kadar sürdüremezdi. Zira işgalci devletin Gazze Şeridi’nde yaptığı katliamlardan sonra birçok ülke bu köprüde yer almak istemiyor artık. Ve bu ülkeler İsrail’in Lübnan’a karşı bir saldırı başlatması durumunda silah tedarik köprüsüne kesinlikle katılmayacaktır. Hatta Netanyahu’nun Amerikan yönetiminin taleplerine karşı uzlaşmaz tutumundan sonra ve Gazze Şeridi’nde işlenen suçlarda Amerikan silahlarının kullanıldığının ortaya çıkmasının ardından -ki en sonuncusu Refah katliamıydı- ABD bile İsrail’e silah sevkiyatı konusunu inceleme altına aldı.
İsrailli askeri yetkililer bu gerçeğin farkındalar. Lübnan’da Hizbullah’la herhangi bir çatışmanın, İsrail’in Gazze Şeridi’nde kullandığı mühimmat miktarının kat kat fazlasına ihtiyaç duyacağını da çok biliyorlar. Ayrıca Lübnan Hizbullah’ının sahip olduğu füze cephaneliğinin Filistinli gruplarınkinden çok daha büyük olduğunu da biliyorlar. Hem nicelik hem de nitelik açısından. Dolayısıyla Demir Kubbe sistemi tek başına Hizbullah’ın saldırılarını püskürtmeye yetmeyecektir. Tıpkı İran’ın iki ay önce İsrail’e füze fırlatmasında olduğu gibi. İsrail böyle bir durumda doğrudan bir Batı müdahalesine ihtiyaç duyacak. Ancak bu bile şu anda İsrail açısından garanti değil. (Hüsam Kenfani / El arabi El Cedid Gazetesi)
‘Netanyahu’nun kişisel hırsları da etkili’
İsrail’in Lübnan’a yönelik savaş tehditlerinin neden arttığına dair dikkat edilmesi gereken başka hususlar var. Bunların arasında Hizbullah’ın sınırlardan uzak yerlerden füze ve top mermisi fırlatmak gibi yeni askeri stratejileri benimsemesi de yer alıyor. Bunun yanı sıra, ‘Burkan’ gibi büyük ağırlıktaki füzelerin fırlatılması ve dronların kullanılması da var. Bu taktikler parti örgüt komutanlarını ve savaşçılarını sınırlardan uzaklaştırdı ve hedef alınmalarını zorlaştırdı. İbranice yayınlanan bir gazetenin analizine göre bu durum, İsrail ordusunun Lübnan sınırının kontrolünü kaybetmesine yol açtı.
Netanyahu’nun Lübnan’a savaş açma telaşında başka kişisel nedenler de var. Bunlardan en önemlisi elbette Gazze’deki savaşın içte ve dışta yarattığı büyük etkilerden bir ‘kaçış’tır. Biden’ın dolaylı bir şekilde işaret ettiği şey de buydu: ‘Netanyahu’nun siyasi çıkarları korumak için savaşı uzattığı sonucuna varmak için birçok neden var.’
Herkesin beklediği gibi Lübnan’a karşı sınırlı da olsa bir savaşın başlamasıyla beraber İsrail yönetimi iki savaşı bir arada yürütecek. Bu 1967 ve 1973 savaşlarından bu yana yaşanmamış bir durum. Ve bu kez İsrail’e karşı mücadelede deneyimli, onlarca yıllık tecrübe birikimine sahip silahlı hareketlere karşı.
Diğer yandan İsrail ile yaşanan çatışmalar sonucunda Filistinlilerin ve Lübnanlıların ödediği ağır bedeller de var. İsrail’in uluslararası alanda yaşadığı izolasyon ve Birleşmiş Milletler ile uluslararası mahkemelerle yaşadığı çatışmalar da şu ana kadar eşi benzeri görülmemiş düzeyde. (Al Kuds Al Arabi / Başyazı)
‘Lübnan’da tam tersi bir durum yaşanabilir’
İsrailli siyasi veya askeri yetkililerden, aşırı sağdan ve diğer eski liderlerden gelen, ‘Lübnan’a karşı genişletilmiş bir askeri operasyona girilmesine’ dair tehditlerin dozu son günlerde arttı. Hizbullah’ın Lübnan’da güney cephesinde artan gerilimi tırmandırmasına bakılırsa çatışmaların daha fazla genişlemeye doğru gideceği de açıktı.
Lübnan tarafında konuyu yakından takip edenlerin tahminleri Tel Aviv’in bu tehditlerini uygulama ihtimalinin zayıf olduğu yönünde. Özellikle bu tehditlerin bazıları aptalca ve komik olduğundan. Bunların arasında özellikle de, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in Binyamin Netanyahu’dan “Hizbullah’la savaşa girmesini, ona diz çöktürüp yok etmesini ve güvenlik kemerini Celile’den Güney Lübnan’a taşımasını” isterken yaptığı çıkış dikkat çekti. Ancak bu durum tüm olasılıkların masada olduğu gerçeğini de ortadan kaldırmıyor. Hatta Genel Sekreter Hasan Nasrallah daha önce yaptığı açıklamada, Hizbullah’ın her türlü olasılığa karşı hazırlık yaptığını, olası tüm seçenek ve senaryoların değerlendirildiğini açıklamıştı.
Son dönemde İsrail’in bu gerilimi karşısında, Hizbullah, başta hava kuvvetleri olmak üzere sahip olduğu askeri gücün daha fazlasını kamuoyuna göstermeye başladı. Bu da düşman saflarında büyük bir endişe yarattı. Ancak hala sahip olduğu her şeyi ortaya çıkarmadı. Tam tersine önümüzdeki dönemde ortaya çıkarmak zorunda kalabileceği sürprizleri var. Hele ki işler kontrolden çıkarsa İsrail’in Lübnan’ın güneyini işgal etmesi yerine tam tersi bir işgale tanık olabiliriz. (Muhammed Alluş / Lübnan El Nashra Gazetesi)
‘Putin’in tehditleri gerçekleşirse’
Rusya’nın iç bölgelerini uzun menzilli füzelerle bombalaması için Ukrayna ordusuna yeşil ışık yakan ABD, Fransa ve Britanya’ya karşılık Rusya Devlet Başkanı Putin’in geçtiğimiz Çarşamba akşamı verdiği yanıt düşmanlarını şaşırttı. Putin, Petersburg’daki Uluslararası Ekonomik Forum’da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: ‘Rusya, dünyanın dört bir yanındaki Batılı ülkelerin düşmanlarına, Batılı ülkelerin Ukrayna’ya sağladığı silahlara benzer nitelikte gelişmiş, uzun menzilli silahlar sağlamayı düşünüyor.’ Putin burada üç ülke belirledi: ‘Amerika, İngiltere ve Fransa.’
Rusya Devlet Başkanı bu tehdidin hedef aldığı ülkeleri yukarıdaki şekilde sıraladı ancak modern Rus füzeleri ve askeri teçhizatı tedarik etmeyi düşündüğü ülke ve örgütlere değinmedi. Dolayısıyla Biz onun adına bu görevi üstlenip, bu tarafların İran, Suriye, Yemen, işgal altındaki Filistin (Hamas ve İslami Cihat), Irak ve Lübnan (Hizbullah) olduğunu belirtelim.
Rusya, Amerika’nın bölgedeki düşmanlarına modern füzeler sağlama fikrini gecikmeden uygulamaya geçmesi halinde, Orta Doğu’daki tüm Amerikan askeri üslerine “ölümcül bir darbe” vurmuş olacak ve bölgedeki Amerikan nüfuzunun sona ermesini hızlandıracaktır. Zira Rusya’nın İran üzerinden doğrudan veya dolaylı olarak Taliban’a yaptığı askeri yardımın Amerika’nın Afganistan’daki yenilgisinde önemli bir rol oynadığı sır değil. Aynı senaryonun işgal altındaki Filistin, Suriye, Lübnan, Yemen ve Irak’ta da tekrarlanması da uzak bir ihtimal değil. Sonuçta bunlar Rusya tarafında duran ülkeler. Bölgedeki bu dönüşümün işaretleri de, Moskova’nın iki ay önce Filistin uzlaşma konferansına özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın katılımıyla ev sahipliği yapmasıyla başladı. Bu adım, Tel Aviv’e yönelik bir meydan okumaydı. (Abdülbari Atvan / Rai Al Youm Başyazarı)
‘Orman kanunları ve Putin’in tehditleri’
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Amerika ve Batılı hedeflere saldırmak için silahlandırmakla tehdit ettiği ülkeleri tam olarak belirtmese de, özellikle Orta Doğu ve Afrika’da devam eden silahlı çatışma ve savaşlar, öncelikle Amerika ve genel olarak Batı ile eski veya yeni bir kan davasına sahip olan herkesin buna dahil olduğunu gösteriyor. Yemen’deki Ensarullah gruplarını, Lübnan’daki Hizbullah’ı, Filistin’deki Hamas’ı, Irak’taki İslami grupları, Beyrut’taki İslami grupları ve Afrika Boynuzu’ndaki (Somali, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya) İslami köktendinci radikal grupları silahlandırabilir.
Putin’in bu tehdidinin dünyayı daha fazla silahlı çatışma kaosuna sürüklemekten başka bir açıklaması yoktur. Derin siyasi krizlerde muzdarip olan Arap dünyasının da bu kaostan etkilenmesi de uzak bir ihtimal değil. Bölgenin birçok ülkesinde Amerika ve Batılı üslerin mevzileri mevcut ve bunların uçak gemileri Akdeniz ve Kızıldeniz’de dolaşıyor. Burada silahlanma listesinin en öne çıkan ülkelerinin İran, Suriye, Libya ve Sudan olabileceği de göz ardı edilmemeli.
Elbette Rusya Devlet Başkanı Putin’in niyetini bilmek mümkün değil. Ancak Batı ve Amerika’nın Birleşmiş Milletler ve kurumlarına, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ve Uluslararası Adalet Divanı’na yönelik art arda saldırıları, İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız savaşına Avrupa ülkeleri ve Amerika’nın destek vermesi ve aslında İsrail tarafını aşırı silahlandırmaları orman kanunu denilen şeyi yarattı. Dolayısıyla Putin, Batı’ya ve Amerika’ya karşı çatışma ve savaş çemberini genişletmeye karar verirse onu istediğini yapmaktan alıkoyacak veya onu en ufak bir şekilde utandıracak hiçbir şey olmayacak. (Hayrallah Hayrallah / Londra merkezli El Arab Gazetesi)
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)